29 Ekim 2009 Perşembe

CUMHURİYETİN 86.YILI GÖĞSÜNÜ GERE GERE BEN TÜRKÜM DİYEN HERKESE KUTLU OLSUN...

Cumhuriyetimizin 86.cı yılını idrak ettiğimiz şu anda Ulu önder Mustafa Kemal ATATÜRK'ümüzün Milli Mücadele öncesi ve Milli Mücadele sırasında bu günler için görüp bizleri uyardığını düşünmek, şu sıralardaki yaşadıklarımızı düşündüğümüzde Yaradanın hiçbir millete böylesine özelliklere vakıf bir lideri vermediğini ve bunu Türk Milletine nasibettiğini görmekle ne kadar öğünsek azdır. Üzerine basa basa bizleri yönetenleri ta o zamandan beri uyarmasına rağmen, Türk insanına sağlamaları gereken imkanları kendi yandaşlarına ve başka emeller içerisinde olanlara sunanlar bunun vebalinden kurtulamayacaklardır. Değerli Ulu önder şu anda Türk Milletinin sana ihtiyacı her zamankinden daha fazla. Öğüdün ve ilkelerine bağlılığın en fazla ihtiyaç duyulduğu an. Seni çok özlüyoruz ve çok arıyoruz...


Torunum Yağız ALP anaokulunun tatil oluşu nedeniyle Ankaradan bize gelmişti. Akşam yatmadan önce bu sabah Cumhuriyet Bayramının kutlanacağı evimizin önündeki alanı nasıl seyredeceğini bir gün öncenin heyecanıyla bize anlatyıyordu. Nitekim sabahleyin saat 10.00 sıralarında okulların alana ilk gelişleri ve Bayram törenlerinin sona erene kadarki heyecanı görmeye değerdi. Bizde heyecanlıydık mutlaka ama o farklıydı, keşke bizde o çocukluk günlerimize dönebilseydik.



Havanın yağışlı olamsı dolayısıyla olacakki halktan fazla bir katılım olmadığı görüldü. Ama öğrenciler cıvıl cıvıldı.
Belediye Başkanımız Sayın Ali BEKTAŞ konuşmasında günümüzdeki olumsuzluklara dikkat çekmesi , üzerine alınması gerekenlerin uyarılması yerinde ve olmasını beklediğim bir konuşmaydı.




Diğer konuçmacılar ve öğrencilerin konuşmalarıda hep günümüz şartlarında bizleri üzen durumlardı. Umulur Cumhuriyet Bayramımız bahanesiyle herkes titreyip kendine gelir ve yapması gerekenlerde neyse yaparlar ve Tüm Türk Milleti olarak herkes üzerine düşeni yerine getiririz.





Tören sonuna gelindiğinde tüm okullar ve katılımcılar tören geçidine iştirak ettiler. Sanki herkes bu bayramı biraz buruk bir şekilde kutluyordu. Yada şu sıralarda gönlümüzü karartan olumsuz tablolardan olacak ki bize belkide öyle geliyordu.





Yukarıda söylediğim gibi keşke çocukluk anlarımıza dönebilseydik. Çocuksu duygularla bayramın daha farklı kutlandığından ve farklı bir haz alındığından eminim. Önümüzden geçen , geleceğimiz olan Yavrukurtlar öyle gösteriyordu çünkü...

15 Ağustos 2009 Cumartesi

SİZ SABAH 9.30 DA HİÇ KARADENİZ MIHLAMASI YEDİNİZMİ...

Sabah saat 9.30 da işyerimin yanında SALİHOĞLU GIDA önündeki masada fırın ve pastane çalışanlarının sabah kahvaltısı gözüme çarptı. Çok neşeli bir kahvaltı olduğunu görünce yanlarına gitmek durumunda kaldım. Ne göreyim bizim karadeniz mıhlamasını yemiyorlarmı.

Ekmeği banarak yedikleri mıhlamada peynir marifetiyle uzadıkça uzuyor. Diyeceksinizki hiç sabahın 9.30 unda mıhlama yenirmi diye . Evet yenir hemde süper yenir.Çocukluğumuzdan beri böyle olduğunu bilirim ve özelliklede annelerimize sabahları mıhlama yapması için türlü yalvarma ve muziplikten geri kalmazdık.

Karadenizde yörelere göre mıhlamaya çeşitli isimler verilir. Ve yapılışlarıda biraz farklılıklar gösterir.Mesela mıhlama,kuymak ve bizim şu an olduğumuz zonguldak yöremizdede Malay ismiyle yapılarak sofralarımızı süsler. Ama içlerinde ana olan mıhlamadır. Mıhlamayı karadeniz bölgesinden esinlenerek yapan başka bölgelerimizde var ama karadenizde yapılanı tutması mümkün olmamaktadır.


Arkadaşların israrı üzerine bende bir parça ekmeği banarak yedim.Gerçektende çok nefis olmuştu. Dedelerimizin uzun ömürlü ve güçlü olmalarının sırrın mıhlamada olduğunu düşündüm. Tuncay Demirhan ustanın mıhlamayı nasıl yaptığını öğrenmek istedim ve kendiside anlattı.
4 KİŞİLİK MIHLAMANIN YAPILIŞI...
3 kaşık mısır unu, 50 gram tereyağı,100 gram telli peynir ve 1 bardak su ile yapılmakta.
Önce tereyağı eritiliyor ve sonra mısır unu yağda kavruluyor daha sonrada 1 su bardağı su ilave ediliyor sonrada peyniri ekleniyor. Yapılmaya başlandığı andan itibaren 15 dakka içerisinde pişirilerek sofraya getirilebiliyor. Evet herkese yapmasını tavsiye ediyorum. Ama en güzelini Kozluda Tuncay ustanında yaptığını söylemeden geçemiyorum.Nasılmı ? uğrayın, yiyin de görün...

25 Temmuz 2009 Cumartesi

ZONGULDAK ARICILARI İÇİN YİNE DÜŞÜK BİR VERİM, YİNE BİRAZ HÜSRAN...AMA YİNE ŞÜKÜR...

Üç senedir bölgemizde bal rekoltesinin düşük olması arıcılar üzerinde bir stres yaratmıştı doğrusu. Ama görünüme baktığımızda hem arılarda asker çokluğu ve bu arada çiçeğin çok ama çok güzel görünümü ve dahası yağmurun bölge kestanemizde çiçek yıkaması yapmadığı düşüncesiyle iyi bir mevsim geçireceğimizden oldukça ümitvardık. Hatta bir önceki blogda yazdığım gibi durumu öyle güzel gördük ki Geredeye götürmek üzere hazırladığımız arılarıda oraya getirmeyerek buraya konuşlandırdık.


Ama öyle olduki sağım sırasında boş üst katlar ve az ballı çerçeveler elimize geldikçe bir hüsran daha yaşadığımızı gördük. Oysaki öyle çok, hiç görülmemiş bir çiçek deryasının içerisindeydik ve üstelik kestane çiçekleride yağmurdan zarar görmemişti. Bana göre arılar kestane balının gelmeye başladığı ilk iki günde ne yaptıysa onunla kaldı. Akımın devam etmeyişinide aşırı gece soğuklarından kaynaklandığını zannediyordum.




Bolça ve gösterişli çiçek, ayrıca asker gücü fazla ve yıkayıcı yağmurun olmamasının başka izahı olamazdı. Gece soğuklarının çok olması çiçeği yaktı, çiçek canlı görünmesine rağmen bal kusamadı ve beklediğimiz, umduğumuz verimi amamamış olduk.Bu gözüken çerçeveler yinede iyi olan çerçeveler. Yoksa tamamen boş veya az birşey bal konulmuş çerçeveler çokça göze çarpmaktaydı.



Tek kata indirilen arılar güzel bir gün olması ve arının dışarıda olması nedeniyle fazlaca sıkıntı oluşturmadı. Akşamda tekrar balı alınan çerçeveler katlarıyla birlikte arılara verildiği için arılar fazla huysuzluk göstermediler.





Sadece katlar çerçeve yalattırılması düşüncesiyle kuluçkalıkların üzerine sürülmeden oluşan sakal gittikçe biraz daha büyümüş oldu. Şimdi çalışmaya ara verip
yemek için arılığımızın yukarısındaki kasapa gitmemiz gerekiyordu. Çünkü yemeğimiz hazırlanmıştı bile.
Bal verimi kovan başına ortalama 10 kg cıvarında gerçekleşmişti.



Bu arada arılardan hasat edilen
balın eksikliği acıkmış ve yemeğe gitmekte olan arkadaşlarımın gözlerinden ve durgunluklarından anlaşılmaktaydı. İnanıyorumki hasat kendilerine yapılmış ama beklenen elde edilememiş gibi üzüntü içerisindeydiler. Teşekkür ediyorum arkadaşlar, elinize kolunuza sağlık. Mevla vereceği balı bu şeklide belirlediğine göre bize kabullenmekten başka ne düşerki...



Ümidimiz gelecek yıllarda daha güzel bir arıcılık ve daha güzel bir hasatla yüzlerimizin güleceğidir. Biz arılarımıza en iyi bir şekilde bakıp sezona hazırladığımıza, inançla sonucun taktirininde Yaradan tarafından yapıldığına inanıyor ve şükrediyoruz........

22 Haziran 2009 Pazartesi

BU SENE KESTANE BALINDA SON SENELERİN EN GÜZEL VE VERİMLİ YILI OLACAK...GÖRÜNÜM ÖYLE...

Bu sene arılar mevsim olumsuzlukları nedeniyle geç gelişmelerine rağmen, umulurki son senelerin en güzel veriminin elde edileceği gözüküyor. Arılarımızı her sene olduğu gibi yine ILIKSU kestane ormanına getirdik. İlk birkaç gün çok olumsuz bir sonuç alacağımızı düşünüyordum. Ama şu son bir hafta içerisinde arıların çalışması ve güzel bal koyması düşüncemi tamamen değiştirdi.

Arılarımızı ILIKSU ormanına getirdiğimizde çeşitli yer çiçekleri fazla ümit vermiyordu. Hatta birkaç gün içerisinde arılarımızda iyi durumda olanların dışındakileri belirleyip Geredeye getirmeyi planlamıştık hatta yer dahi belirlemiştik. Ama zamanla yer çiçeğinin
gelişmesi ve birçok yer çiçeğinin boy göstermesi,
bunun yanında Geredede kuraklık nedeniyle çiçek kalmadığını öğrenmemiz Ilıksuda kalma kararımızı perçinledi.


Daha sonra havaların güzel gitmesiyle kestane çiçeğinin ümit verdiğini görmüş olduk. Bu durumda arılarımızdan hiçbirini başka bir yere getirmemize gerek kalmadığını anladık. Özellikle
Karadeniz bölgesinde kestane balı üretimi yapanlar çiçek açımı itibariyle kuvvetli bir yağmurla kestane çiçeği balının yıkanıp gideceğini düşündüğü bir gerçek. Ama şükür böyle bir yıkayıcı yağmurla karşılaşmadık.

Bu son bir hafta içerisinde konuşlandığımız yerde kestane ağaçlarının %60 ı çiçeğini tamamen açmış durumda. Daha %40
kestane ağacıda bundan sonra açmak durumunda. Hep düşündüğümüz gibi büyük yıkayıcı bir yağmur olmadığı taktirde son 5 sene gibi bir zaman içerisindeki alınan ürünlerle kıyasladığımızda en iyi verim yılına göre iki misli bir ürün alacağımızı umuyorum.





Bu arada bal sevincini yaşamak üzereyken Kestane Polenindede çok süper bir verim olduğunu söylemek istiyorum.Diğer bütün bitki polenleriyle kıyaslandığında tüm değerleriyle büyük fark görüldüğü Üniversite araştırmaları sonucuyla kanıtlanan Kestane Poleniyle de bölge
arıcımızın yüzünün bu yöndende güleceği muhakkaktır.


Alinin yüzünde günün yorgunluğu görülmekle, günlük aldığı polenin
akşam temizlenerek olmaması gerekli maddelerden arındırılmasınında oldukça bir
sıkıntı vereceği de okunmakta.
Bu işlemi mütakip taze yaş kestane poleni hemen gramajlı torbalara doldurularak difrize konulacaktır. Difrize konulan polende taze olarak
ihtiyaca sunulmakta. En küçük bir değer kaybına sebebiyet verilmeden temizlenip dondurucuda bekletilen polen değerini çok iyi anlamaya başlıyan iç tüketime yetişmemektedir.
Bu polenleri talep edenlerinde ivedilikle kendi dondurucularında daha küçük ambalajlarla kullanılmak üzere buzdolabı poşetleriyle bölerek dondurucuya koymalarıda ayrıca önem arzetmektedir. Tüm arıcılarımızın arılarından polenini bilinçli bir şekilde almalarını tavsiyeyle tüm üretimlerinden kazançlarının daha fazla olacağını da belirtmek isterim.
Bütün arıcılarımıza bol ürün almalarını ve bol para kazanmalarını ve Yurt Ekonomisinede daha fazla katkıda bulunmalarını dileyerek, Karaelmas Diyarından sevgi ve selamlar gönderiyorum...

9 Haziran 2009 Salı

7HAZİRAN PAZAR GÜNÜ ILIKSU KESTANE ORMANINDA ARILIKTA ÇADIRIN KURULMASI...

Geçtiğimiz hafta başı Ilıksu kestane ormanında arılarımıza hazırladığımız ve çarşamba, perşembe günleri taşımasını gerçekleştirdiğimiz arılığımızda kuracağımız çadırın kurulmasını da bu pazar günü gerçekleştirdik. Kestane ormanının muhteşemliği gerçektende işte yukarıda olduğu gibi görülmeye değer vaziyetteydi.

Pazar günü öğle üzeri arılığımıza geldik ve resmin görüntüsünün sonunda çadırımızı kurmamız gerekiyordu. Burası arılığın yol tarafından giriş yeriydi. Demir profillerle kurulması gerçekleştirilecek çadırımız aynı zamanda hem arı evimiz ve hemde bal hasat zamanında sağım işlemini gerçekleştireceğimiz yerdi.


Bismillah deyip çadır tabanının toprağını temizleyerek kenarlara çektik düzelttik. Öğle olduğundan çadırın kurulmasına başlamadan yemek işini bir taraf etmemiz gerekiyordu. Bunun
içinde arılığımızın epeyce yukarısında kasap-kahve olan arkadaşımızın oraya çıkmaya karar verdik. Burada gelirken aldığımız kavun-peynir-domatesten oluşan kır yemeğimizi yiyecektik.





Bu arada hemen yemek yiyeceğimiz yerin kenarında Şaban çavuşun yaptığı yarım boy ebatlı serasını görmemi istedi.Baktım gerçektende güzel bir domates ve salatalık üretimi yapmaya başlamış bile. Bu arada serada gördüğüm eksiklikleri kendisine söyledim ve bitki beslemesini tamamen organik hayvansal ve organik sıvı gübrelerle yapmasını tavsiye ettim. Birkaç salalık almamı söylemesine rağmen daha ilk hasadı kendi dahi yapmadığından teklifini kabul etmeyerek almadım.




Zaten fazlada acıkmamıştık çünkü çok fazla yorulmamıştık. Kavun-peynir ve domates yanındada soğuk meyveli furuko çokta güzel gitti.
yemek yeme sırasında her dalda anlatılan fıkralar olduğu gibi bizde tamamen arıcılık üzerine yorumlar yaptık.
Özellikle sezon içerisinde verim olmazsa stratejimizin ne olacağını yorumladık. Herkes kendi düşüncelerini aktardı. Bende burada verim olmayıp Gerede yaylası yağışlı geçerse 10-15 gün sonra arılarımızı oraya getirmemiz gerektiğini söyledim. Söylediğimde arkadaşlarca onaylandı .



Tekrar arılığımıza gelerek çadırımızın profillerini monte ettik. Bu arada bal akımı olmadığından arılar huysuzluk yaptı ve arkadaşlarım sokmaya karşı maskelerini giydiler. Ben giymek istemedim ama ne yalan konuşayım 3-4 arı benide sokmuş oldu. Ama bu arada profilide hatasız olarak kurmuş olduk. Bu arada arıların birazda sokması arıları pek tanımayan ve bize yardımcı olan arkadaşımızın el kol sallamasından kaynaklandığını daha sonraki tekrarından anlamış olduk.





Çadırın profile geçirilmesi bizi oldukça oyaladı. Hem çadırı yırtmadan profile yerleştirmekti önemli olan. O itinayla işimizi tamamladık. Çevresinin yağmur girmemesi için kanalını tamamlamamız derken akşamı buldu.
Bu arada arılıkta arılar kovanlarına çekilip sakinlik başladığından arılığın içerisinde bulunan döküntüleri, kozalakları ve temizlemeden arda kalan çöpleri toplayıp atmamız gerekiyordu.





Arılık içerisinde bu temizlik işlemimizi tırmıkla tamamladıktan sonra karanlıkta çökmüştü. Hatta günün son resmini çektiğimde arılığımızın uc kısmında çadırımız tamamlanmış vaziyette ama biraz zor görülür vaziyetteydi. Çalışmalarda kullandığımız malzemeleri ve merdiveni arabaya taşıdık. Yaptığımız çadırı orada arılarımızın bekçiliğini yapan İbrahim'e teslim ederek oradan ayrıldık.


7 Haziran 2009 Pazar

31 MAYIS PAZAR GÜNÜ UZUNGÜNEY KÖYÜNDE HEM ZİYARET VE HEMDE TİCARET...

Ortağım Ali ilePazar gününün proğramını cumartesi günü kararlaştırmıştık. Uzungüney köyünde Daha önceden Gürkan ERTÜRK'lerin arılığına bölerek getirdiğimiz ana üretim strafor kovanlarında hem bölme yapacaktık ve götürdüklerimizin bir kısmını geriye getirecektik. Giderken yine kendi arılığımızda ana üretim strafor kovanlarından yaptığımız bölmeleri bırakacaktık.

Gürkanın arılığına geldiğimizde gerçektende çevredeki floranın mükemmelliği göze çarpıyordu. Zaten arılarının maşallah kuvvetli olarak çalışması bunu ortaya koyuyordu.


Gerçektende çevrede hemen hemen her çeşit çiçek mevcuttu. Sadece kestane ağaçlarının çiçek açma zamanı hem gelmemişti ve hemde kestanelik arılıktan bir nebzede uzaktaydı. Bereket hem havalar güzel gitmişti ve hemde çevrede diğer flora oldukça güzel gözükmekteydi.



Ana üretim kovanını açtığımızda durumun güzelliğini daha net ve daha güzel ortaya koyuyordu.
Ana kovanını açtığımızda arıların çerçeve üzerine stokladıkları şurup ve bal kovan örtü bezini yukarılara şişirmiş ve kapağın altına kadar dayanmıştı.



Çerçeve çekildiğinde üzerinde 2-3 parmak şeker şerbeti ve bal stokunun yanında arınında muhteşem bir şekilde yumurta koyduğu çerçevede çıkmak üzere olan arılardan da anlaşılmakta.
Bu kovandaki bölme işlemini tamamlamıştık ki
Gürkanın annesi elinde tepsi olduğu halde önce bir kahvaltı yapın sonra devam edin dediğini duyduk.



Gerçektende bir tepside çaydanlık , şeker ve bardaklar, diğer tepsidede taze köy yumurtaları, reçel, zeytin, şehir ve köy ekmeği bizi hemen yiyin diyordu sanki.
Yumurtalar ferik yumurtası olduğu belli olmakla, recelde köyde yapılmış olduğunu öğrendik.
Offffff beeeee gelde yeme işte.





Bu arada Alinin ben gelirken çok fazla bir kahvaltı yaptığımdan çay içerim ama başka bişey yiyemiyeceğim demesi beni dahada sevindirdi. Yumurtalar zaten küçüçük ferik yumurtasıydı inanın kimseye yetmeyecekti. Tabiki aynı şeyi Gürkanda bende yemiyeceğim demesi vallahide süper oldu...
Kahvaltıdan sonra ana kovanlarının bakımlarını tamamladık ve diğer bölüneceklerini de böldükten sonra arabanın yanına taşımaya başladık.bölüp Kozluya getireceğimiz ana üretim kovanlarının 9 adet olduğunu gördük.






Ana üretim kovanlarının arabaya taşınıp konulmaları tamamlandı. Buraya getirip sadece burada bölmeyle çoğalttığımız ana üretim kovanının 63 olduğunu gördük. Bu Kozludakilerle birlikte 150 adet civarında oluyordu.
Bir kademe daha bölme düşüncemiz olduğu için
arıların bölme gözlerine hem kek doldurduk ve hemde bakımlarına devam edilmek üzere Gürkana şeker bıraktık. Gürkana ve annesine teşekkür ederek oradan ayrıldık.



Bu arada biraz gürkandan konuşmam gerekiyor. Sessiz ve çok çalışkan bir arıcı kardeşimiz. Bizim arılığımızın bütün işlerinde onun da emeği vardır. Arılık temizlenecek, otu tırpana vurulacak, arı aktarılacak, kat konacak, bal hasat edilecek ve nakledilecek her kademesinde emeği olan değerli bir kardeşimiz. Bu arada elinden aklınıza gelebilecek her iş gelmekte. Ama garibanlıktan ve içine kapanıklığından olacaki hiç evlenmedi ve halen bekar durumda. Bu arada durumu anlaşılmıştır ve belkide o duygulara tercuman olacak bir bacımız da talipli olabilir diyoruz.
Uzungüney köyünden Kozluya dönüşte ılıksu üzerinden geldik ve bu arada bir resimde buradan eklemem gerektiğini düşündüm. Gerçektende Zonguldağımızın her yöresi yeşilliklere bezenmiş, kışın dahi bu yeşilliğini muhafaza edebilen bölgemiz ve özelliklede Kozlu_Ilıksu semtimiz zaman zaman yurt dışından yabancı Turistlerin ve bunun yanında da Türkiyemizin birçok bölgesinden gelmekte olana vatandaşımızın ihtiyacına cevap vermekte. Burada en güzel yöre yemekleri yanında balık ve et yemeği çeşitleride gelenlere sunulmakta ve çok beğeni sağlamaktadır. Bu durumu burada söylemeyide kendime bir görev addediyorum...
Mavi ve yeşilin kucaklaştığı Karaelmas Diyarından sevgi ve selamlarımla...

31 Mayıs 2009 Pazar

ACİL TRABZON SEYAHATİM...

18Mayıs pazartesi sabahı babamın Trabzonda acil bir damar tıkanıklığı ameliyatı olduğu haberini aldım.Ankara üzerinden aktarmalı vasıta araştırmam sonucu fazla bir zaman kazanamıyacağımı anladığım için saat 14.00 ulusoydan biletlerimizi alarak eşimle birlikte trabzona yollandık.
Salı sabahı saat 6.30 da merkez pazarkapıda inerek kızkardeşimin evine gittik. Kardeşim kahvaltıyı hazırlayana kadar çok az bir zaman kanepede kestirdim ve kahvaltıya çağırdılar. O sırada babamın yoğunbakımda olduğunu ve hiçkimsenin yanına giremediğini öğrendim. Biraz sonrada Eski Esiroğlu Belediye Başkanı eniştemde hastahaneden geldi ve bize bilgi aktardı. Kimsenin hastayı göremediğini ancak ağabeyimin her ihtimale karşı yoğun bakımın yanında beklediğini söyledi.
Ben yinede öğleye doğru belki babamı görebilir veya bir haber alabilir diye Tıp Fakültesi Hastahanesi Kalp Damar Cerrahisi binasının önüne geldim. Saatin 1 olmasını ve hasta ziyaret saatinin gelmesi için zamanın geçmesini bekliyordum.Saat 1 de kapı açıldı ve ağabeyimin yanına çıktım babamın durumunun iyi olduğunu doktorlarından öğrendiğini bana söyledi ve senin burada beklemenin bir faydası yok git güzelce uykunu al dedi ve ben tekrar eniştemin evine döndüm.


Zaman geçirmek için Eniştem seninle Trabzon İli Arı Yetiştiricileri Birliğine gidelim dedi ve Şubeye uğradık. Orada çok yoğun ve hummalı bir çalışmanın olduğunu gördük. Yönetim Kurulu üyeleri arıcı kardeşlerimizin işlerini yetiştirebilmek için canla başla çalıştıklarını gördüm. Malum arıcılarımızın arılarını yaylalara getirmek için gerekli evrak ve izinlerini tamamlamaları gerekiyordu. Başkan Zekeriya AYDIN beyin olmadığını söyleyen arkadaşlar bize gerekli ikramları yaparak ilgilerini gösterdiler.



O sırada Hastahaneden her ihtimale karşı eniştemin bıraktığı telefon aranarak hastanın yoğun bakımdan çıkartılarak servise alınacağı haberi geldi. Bizde hemen hastaneye gittik ve kısa zamanda babamı servisteki yerine yerleştirerek ilk yemeğini yeme işleminide yardımla gerçekleştirmiş olduk. Akşam ağabeyim yine ben refakatçi kalacağım sen bu gece güzelce uyu dedi ve yarında sen babamın yanında kalırsın ve onunla aynı zamanda sohbet edersin dedi ve ben oradan ayrıldım.


Çarşamba günü saat erkenden kalkıp Pazarkapıda genellikle Gümüşhanelilerin oturduğu bir kahvede kıtlama şekerli bir çay içmeyi düşündüm ve onuda gerçekleştirdim. saat 1 deki ziyaretçi saatine daha çok vardı ve oradan hemen yine Trabzon İli Arı Yetiştiricileri Birliğine uğradım. Başkan Zekeriya AYDIN'ı orada buldum. Kendileri bizimle ilgilendiler ve Başkanımız Selahattin GÜNEY'in güzel hatırlarıda eklenince iltifat haliyle dahada kuvvetlendi. Saat 12 de oradan ayrılarak Hastahanenin yolunu tuttum.




O gün babamın yanında kaldım gerekli ihtiyaçlarını karşıladım ve bol bol sohbet ettik. O kadar rahatsızlık çekmesine rağmen hep zonguldaktan haberler soruyordu. Arılarınız nasıl, bu sene inşallah iyi bir bal sezonunuz olur diyordu. Akşam üzeri odaya gemiden limanda düşme sonucu ağır yaralı ameliyata alınan bir rus vatandaşı geldi. Onunda ne ana, ne baba, nede kimsesi yoktu. Hatta kimsesinin haberi yoktu. Onada babama nasıl hizmet ettimse yardımcı olmak zorunda olduğumu anladım. Her anını izledim ve hemşireleri zaman zaman çağırdım.
Dili fatklıydı anlamıyorduk birbirini ama gözlerimizden ve hareketlerimizden anlaşıyorduk. Hemen karşımızdada yine Zonguldakta bir plastik doğrama atelyesinin ustabaşısı , daha sonrada halamızın oğlunun eşi tarafından bir yakınımız olduğunu öğrendik. Bir kaza yaralanması sonucu oraya gelmişti. Onunda refakatçi babasını eve yolladım ben oğlunlada ilgilenirim diyerek. Zaman zaman güzel sohbetler oldu. Ben rus hastaya yardım ederken o hasta akrabamızda; Bak kıymetimizi bil, biz sizin memleketinizde olsak bizimle böyle ilgilenmezsiniz gibi şaka sözler söyledi ve nihayet hepsi uykuya daldı. Bende gece pencereden Trabzon sahilinin ışıkları altında sahili seyrettim.


Sahilde gece saat 11 cıvarıydı bir eğlence yerinde konser verdiğini öğrendiğimiz Rafet Elroman ın konserinin bitimini müteakip uzunca bir zaman havai fişeklerin atılmalarını izledim. Hemen karşımda patlayıp saçılan ışık çılgınlığı gerçektende görmeye değerdi. Hatta babam bir ara sesi duyup bana ne olduğunu sordu bende şakayla karışık baba rus işgaline uğradık galiba .Orada yatan rus hastaya gülerek galiba bu arkadaş haber verdi onu kurtarmaya geliyorlar dedim.




Sonra saat 3 gibiydi gözlerim biraz uykumun geldiğini söyledi. Babamın yanında olan deri koltukta biraz oturur biraz yarı yatır vaziyette sabah olmuş oldu. Sonra hastaların kahvaltıları geldi. 3 hastanın kahvaltılarını alıp verdim. Rus hasta bu sabah biraz daha güleç yüzlüydü. Narkozun etkisinden tamamen çıkmıştı. Saat 10 a doğru doktorlar geldi. Babamın durumunu iyice tetkik ettikten sonra bana babanız gayet iyi taburcu etmek istiyorum dedi. Bende hekim sizsiniz kararınızı uygulamakta bize düşer dedim ve babamın taburcu evraklarını yaptırdık. Sonra yine Pazarkapıda eniştemin evine geldik. Babamın 10 gün sürecek ameliyat yeri pansumanı için en iyi yer burasıydı. Hastaneye ve sağlık ocaklarına yakındı. Bende babamla konuşarak Zonguldaktaki işimizin hem dükkanda fide tevzii ve hemde arıcılık yönünden ortağım Ali'nin arıların yanında olması gerektiği düşüncesiyle babamdan, sen iyisin iyi olduğuna da sevincim çok ama bana izin ver ben döneyim dedim ve böylece tekrar Zonguldak yolculuğumuz saat 15.30 da başlamış oldu. Türkiye Futbol Federasyonu Haluk ULUSOY tesisleri önünden geçerken de Trabzonla son resimlememi yapmış oluyordum...

30 Mayıs 2009 Cumartesi

17 MAYIS PAZAR GÜNÜ ZONGULDAK İÇERİSİNDE KÜÇÜK BİR PİKNİK-GEZİ...

Pazar günü olması dolayısıyla aile dostumuz Dursun beyin bir önceki günden kararlaştırdığımız şekilde babalarının köyü olan Kardeşler köyüne gittik. Tabiki giderken resimde görülmekte olan güzel Kozlumuzun evimin terasından görünümünü alarak yola çıktık.

Sahil boyu Zonguldağa giderken birkaç yıldır Zonguldağımıza Nişan,Düğün, Özel gün toplantıları, Siyasi toplantılar, dernek etkinlikleri ,Yemek ziyafetleri , Kongreler ve aklınıza gelebilecek bütün etkinliklerin icra olunduğu meşhur ALİBORİNA nın önünden geçiyoruz. Hemen Zonguldak terminalının karşısında ve sahile sıfır olarak yapılmış olan ALİBORİNA görmeye değer ve Zonguldağımıza güzel hizmetlerin sunulduğu bir yer konumunda.

Çaydamarı istikametinde giden yolla kokaksu_Köy Hizmetlerini gecerek vadi boyu yeşilliklerin içerisine girmiş olduk. Dursun Beyin baba evlerinin olduğu yere geldik. Karşımızda gözümüz alabildiğince yeşillik alan uzanmakta.Karadenizimizin ve özellikle de Zonguldağımıza has insanın içerisini ferahlatan bu güzelliğe uzun uzun bakmamak mümkün deyil. Az sonrada Dursun Beyin eşi Nuran hanımın yemeğe buyurun sesiyle yanlarına doğru gittik.




Sofrada gözükenlerin haricinde daha sonra gelmiş olan yemekleri tekrar fotoğraflamayı aklımıza getiremedik. Demekki oraya geldikten sonra Dursun bey ve kardeşlerine ait olan arazide ikimizin bir süre fındık ve meyve bahçelerini görmek için yaptığımız yürüyüş bizi oldukça acıktırmıştı. Tabiki bu acıkma yine gezmemiz ve yorulmamız yanında tertemiz havanın ve güzel günün de etkisi olmuştur.



Yemekten sonra Dursun bey Zonguldağa su sağlıyan ULUTAN barajını gezmeye gideceğimizi söyledi. Müdürlük bünyesinde Sü Ürünleri Koruma görevindede bulunduğum için baraja oldukça çok geldiğimi hatırlıyorum. Ama yinede epeyce zaman geçmesi dolayısıyla baraj ve çevresi bana oldukça farklı ve daha güzel gözüktü.
Baraj İlimizin içme suyunu karşılamakla kalmıyor Zonguldağımıza hayat veriyor aynı zamanda. İçerisinde bolca da sazan balığı yetiştirilmekte olan ULUTAN barajı hekes için cazime merkezi
konumunda.


Etrafındaki gezintimiz sırasında hem birkaç resim almak ve hemde dinlenmek için oturarak ciğerlerimize adeta barajın temiz havasını çektik.
Daha sonra sağ taraftan yukaru köylere giden yolu takip ederek barajın biraz daha ileri kısımlarına doğru ilerleyerek hemen su kenarında seslerin geldiği yere doğru yollandık.





Tam kenara indiğimizde suyun temiz kokusu ve serinliği yüzümüze vuruyordu. Ta karşı taraflara kadar tertemiz suyun görünümü gerçektende süper bir görünüm arzediyordu. Bu günkü gezimiz gerçektende değmişti. Emekli olduktan sonra işlerimizin yoğunluğu dolayısıyla böyle bir piknik ve gezi yapamamıştım. Bu gibi gezilerimizi fırsat buldukça yapmamız gerektiğini konuştuk. Hatta Dursun bey bana gelecek hafta da Harmankaya ya bir gezi düzenleyelim ama ayaklarına mutlaka spor ayakkabı giymelisin benim gibi demeyide ihmal etmedi
Nihayet seslerin geldiği yere ulaşmıştık. Oradada Kozlumuzdan tanıdığımız esnaf arkadaşların piknik yaptıklarını gördük. Tavuk ızgarada gerçekten nefis görünüyordu. Tekliflerine teşekkür ederek oradan ayrıldık. Ama ayrılmadan önce piknik alanını çok temiz tutmalarını da özelliklede o düşüncede olmalarına rağmen bizde tembihlemiş olduk. Akabindede yine baraj kenarından ilerlemeye devam ettik.

Daha sonra Barajdan ayrılarak Yine Zonguldağımız ve çevresine içme suyu temin eden CANSU tesislerine doğru gittik. Burada yine Aramızda olan değerli kardeşimiz , hatta bana baba diyen Adnan BIYIKLI kardeşimizin evine ve arılığına misafir olduk. Bir süre Adnanın arılarını gezip tetkik ettik. Kendisi arılarının istediği kıvama gelmediğini söylemesine gağmen ben şahsen kestane balı üretimiyle birlikte arı gelişmesinin aynı anda olacağını ve iyi bir ürün alabileceğini söyledim.


Daha sonra Adnanın evinin hemen kenarında arılarından aldığı petekli çerçeveleri saklamak için yaptığı soğuk hava deposunu görmemizi istedi.
Gerçektende azımsanmıyacak bir masrafla peteklerini muhafaza edebileceği yeterli bir alan elde etmiş oldu.
İçerisine girdiğimizde gezerken güneşin bizi yakması sonucu oldukça bunalmış olacağızki içerisindeki serinlik bize çok iyi geldi.

İçerisinde şişmiş petekler, ballı petekler ve hatta çerçeveye takılmış fakat kullanılmamış petekler soğuk hava deposunun içerisinde muhafaza edildiğini gördük. Rutubetli olan bölgemizde mum güvesinin tahribatı gerçektende oldukça zararlar vermekte.
Adnan kardeşimiz biraz fazla masraf yapmakla birlikte çok işe yarar bir soğuk hava deposu oluşturduğu meydanda. Mevsim durumuna göre ısısını ayarlamak yeterli olmakta.





Nihayet gezi ve piknik proğramımız sona erdiğinde Dursun beyin kayınpederinin evine gelip oradan Kozluya dönme hazırlıklarına başladık.
Dönüş yolunda epeyce bir zaman önce inşa edilmiş olan yüksek Özel İdareye ait binanın yanından geçip Kozluya doğru yöneldik.





Tabiki bu arada yine Kozlu yolu üzerinde daha doğrusu Zonguldak-Kozlu arasında bu sene içerisinde bir bölümü tamamlanarak haklın istifadesini sunulan DEMİR PARK'ın önündende geçmiş olduk.Henüz tamamlanmamış olmasına rağmen muazzam görünümlü Demir Par'ın bünyesinde birçok işyerleri, toplantı salonları ve etkinlik alanları bulundurması Zonguldağımız için büyük bir nimet. En önemliside Bu kuruluşu Zonguldağımızda kazanan, kazandığınıda birileri gibi başka yerlere kaçıranların aksıne yine Zonguldak halkının ihtiyaç ve hizmetine sunan müteşebbisleri kutlamak ve taktir etmek gerekir. Bu duygu ve düşüncede olabilen başka işadamı ve müteşebbis sahibine ihtiyacımızın çok olduğunu söylemek istiyorum. Umuyorumki şehrimizin çehresi geliştikçe de bu kişiler ağır ağır ortaya çıkacaktır.